
18 Mayıs Anmasına Şok Baskın! Tutuklamalar ve İddialar
İstanbul Kadıköy'de 18 Mayıs'ta gerçekleşen İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer, Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Eşref Anyık ve Necmi Öner anması, polis müdahalesi ve ardından gelen tutuklamalarla gündeme geldi. Savcılık, gözaltına alınan 18 gençten 8'i hakkında "örgüt propagandası" suçlamasıyla tutuklama talep etti ve Eda Kalafat ile Metin Özken tutuklandı. Ancak, tutuklama sevkinde propagandasının yapıldığı iddia edilen örgütün adı belirtilmemesi dikkat çekti. Avukat Şükrü Alpsoy, anma eyleminin suç teşkil etmediğini ve mahkemelerin bu yönde ihlal kararları olduğunu vurguladı.
Anma Eylemi ve Gözaltılar
Avukat Şükrü Alpsoy, anma eyleminin her yıl yapılan ve Emniyet'in de bildiği bir etkinlik olduğunu belirtti. Sosyal medya üzerinden açık duyurularla çağrı yapıldığını ve herkesin erişimine açık olduğunu ifade etti. Geçen sene de benzer bir anma yapıldığını ve aynı sloganların atıldığını, o eylemde gözaltına alınan müvekkillerinin 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ile örgüt propagandası suçlamasıyla ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldıklarını söyledi. Alpsoy, geçen seneki dosyada takipsizlik kararı verildiğini de ekledi.
Bu seneki 18 Mayıs’ta ise 18 kişinin gözaltına alındığını ve suçlamanın yine 2911’e muhalefet ve örgüt propagandası olduğunu belirten Alpsoy, sloganların aynı olduğunu vurguladı: 'Devrim şehitleri ölümsüzdür', 'Şêhit namirin', 'İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür'. Savcının, ifadelerini almadan 8 kişiyi tutuklamaya sevk ettiğini, 10 kişiyi ise adli kontrol talebiyle mahkemeye gönderdiğini söyledi. Tutuklamaya sevk edilenlere uzun süre yemek verilmediği de Alpsoy'un aktardığı bilgiler arasında.
Hukuki İhlaller ve AİHM Kararları
Avukat Şükrü Alpsoy, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre müvekkillerinin ifade özgürlüklerinin ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini savundu. Tutuklamaya sevk edilen 8 kişiden sadece ikisinin tutuklandığını, Eda Kalafat ve Metin Özken'in diğerlerinden bir farkı olmadığını, ancak mahkeme kararında bu iki kişi için 'kuvvetli suç şüphesi' gibi ifadeler kullanıldığını belirtti. Diğer 6 kişi için ise 'tutuklama istisnai tedbirdir, adli kontrol yeterlidir' denmiş olması Alpsoy tarafından eleştirildi.
Alpsoy, kararda herhangi bir örgüt isminin geçmediğini, sadece 'terör örgütü propagandası' yazıldığını vurguladı. 'Devrim şehitleri', 'İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür' gibi ifadeler kullanıldığı için böyle bir sonuca varıldığını belirten Alpsoy, Kaypakkaya’yı anmanın, 'Devrim şehitleri ölümsüzdür' demenin suç olmadığını, mahkemelerin onlarca ihlal kararına rağmen her sene aynı döngünün yaşandığını ifade etti. Geçmişte verilen yüzlerce takipsizlik ve beraat kararı ile AİHM kararları olduğunu hatırlattı.
Avukat Alpsoy, özellikle son dönemde tutuklama tedbirinin bir tür 'kelle hesabına' dönüştüğünü iddia etti. '18 kişi gözaltına alındı; ama hiç tutuklama olmadı' denmesin diye bu kararların verildiğini, çünkü bu tutuklamaların hukuki bir dayanağı olmadığını savundu. 19 Mart sürecinde Adalet Bakanı'nın '600 kişi gözaltına alındı, 200’ü tutuklandı' dediğini, ancak bunların suçlu sayısı olmadığını, çoğu dosyanın ya takipsizlikle ya da beraatle sonuçlandığını belirtti. Bu anmaların ve eylemlerin; ifade özgürlüğünün, toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün bir parçası olduğunu vurguladı.
İbrahim Kaypakkaya ve 18 Mayıs'ın Anlamı
İbrahim Kaypakkaya, Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist’in (TKP/ML) kurucusuydu. Ocak 1973’te Diyarbakır’da yakalandı ve ağır işkenceler sonucu, 18 Mayıs’ta cezaevinde öldürüldü. Bedeni işkencede tanınmaz hale geldiği için aylar sonra teşhis edilebildi. Haki Karer, PKK’nin kuruluş sürecinde yer aldı. 18 Mayıs 1977’de Antep’te silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner; Diyarbakır Cezaevi’ndeki ağır işkencelere karşı 18 Mayıs 1982’de bedenlerini ateşe vererek yaşamlarına son verdi.
Sonuç
Kadıköy'deki 18 Mayıs anmasında yaşananlar, ifade özgürlüğü ve toplanma hakkı tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Tutuklamalar, hukuki süreçteki belirsizlikler ve AİHM kararlarına rağmen yaşanan ihlaller, konunun önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Avukat Şükrü Alpsoy'un açıklamaları, yaşananların sadece hukuki değil, aynı zamanda siyasi bir boyutunun da olduğunu gösteriyor. İfade özgürlüğünün sınırları ve anma eylemlerine yönelik yaklaşımlar, Türkiye'deki demokrasi ve insan hakları tartışmalarının merkezinde yer almaya devam ediyor.