Avrupa İflas mı Ediyor? Stratejik Hata mı Yapıldı? Şok Analiz!
Gündem

Avrupa İflas mı Ediyor? Stratejik Hata mı Yapıldı? Şok Analiz!


05 November 20255 dk okuma2 görüntülenmeSon güncelleme: 05 November 2025

Avrupa, bir zamanlar küresel gücün, inovasyonun ve endüstriyel dehanın merkeziydi. Ancak bugün, bu konumunu hızla kaybediyor. Peki, bu düşüşün ardında yatan sebepler neler? Avrupa gerçekten stratejik bir iflas mı yaşıyor? İşte detaylı bir analiz.

Avrupa'nın Düşüşü: Bir Zamanlar Liderdi

19. yüzyılda Gottlieb Daimler'in otomobili icat etmesiyle başlayan süreç, Avrupa'ya bir asrı aşkın refah, teknolojik üstünlük ve jeopolitik etki getirdi. Ancak bu altın çağın sonuna gelindiği açıkça görülüyor. Avrupa, artık kendi inşa ettiği dünyanın merkezinde bir aktör değil, iki süper gücün rekabetini izleyen bir seyirci konumunda. Endüstriyel liderliğini kaybetti, dijital geleceği kaçırdı ve kendi teknolojik gelişmelerini engelleyen kurallar koyarak bu gerilemeyi hızlandırdı. İnovasyon ile jeopolitik güç arasındaki bağın bu kadar belirgin olduğu bir dönemde, Avrupa bu denklemi çözmekte başarısız oldu.

Otomotiv Sektöründeki Gerileme Alarm Veriyor

Otomobil endüstrisinin güncel durumu, bu düşüşün en somut kanıtlarından biri. Almanya'nın geleneksel gücü hala büyük olsa da, sektörün geleceği çiplere, elektrikli-dijital ve bağlantılı teknolojilere kaydıkça, bu gücün eridiği görülüyor. Elektrikli araç devriminin öncüleri arasında Avrupa markaları değil, Silikon Vadisi’nden Tesla ve Çin’den BYD gibi devler başı çekiyor. Bir zamanlar Avrupa’nın en kârlı pazarı olan Çin, bugün yerel üreticileri teknoloji ve hız konusunda geleneksel Avrupa markalarını geride bırakmaya başladı. Bu durum, sadece bir pazar kaybı değil, aynı zamanda yüzyıllık sanayi mirasının ve teknolojisinin demode olduğunun bir kanıtı.

Stratejik Yanılgılar ve Regülasyon Tuzağı

Avrupa'nın gerilemesi, aslında 40 yıldır süregelen büyük bir stratejik yanılgının sonucu. Dijital devrim çağında, ABD’nin öncülüğünü kabul etti ve Çin’in yükselişini, jeopolitik bir meydan okuma olarak değil, Batı tarzı liberalizme doğru atılmış bir adım olarak yorumladı. Bu stratejik miyopluk, Çin’in ihracatla elde ettiği geliri agresif bir şekilde inovasyona yönlendirmesine ve küresel hakimiyet yolunu açmasına neden oldu. İnovasyonun jeopolitik gücün ta kendisi olduğunu Avrupalılar çok geç fark etti. Günümüzde ABD, yapay zekâ, bulut bilişim ve ileri düzey yarı iletken tasarımında mutlak bir hakimiyet kurarken; Çin, yeşil teknolojilerin ve modern savaşın vazgeçilmezi olan nadir toprak elementleri ve bunların alt ürünlerinde küresel bir tekel oluşturmuş durumda. Avrupa, bu rekabette belirleyici bir ağırlık olmaktan uzak.

Kıtanın durumunu kötüleştiren en önemli etkenlerden biri de, kendi kendini felç eden regülasyon iştahı. Dijital alanda rekabeti artırmak yerine, kısıtlayıcı yasalar çıkarıldı. Veri koruma düzenlemesi adı altında yapay zekâ ve kripto gibi geleceğin sektörlerini daha doğmadan regüle etme çabasına girişildi. Dünyanın geri kalan birçok ülkesi yapay zeka ve çip sektörüne devasa yatırımlar yaparken, Avrupa’nın bu yarışa katılmayışı vizyon eksikliğinden kaynaklanıyor. Kendi teknoloji ekosistemini büyütmek yerine, yıllarca ABD’li teknoloji devlerinin faaliyetlerine odaklandılar.

Bugün bu tercihin bedeli sadece ekonomik kayıplarla sınırlı kalmıyor. Avrupa güvenliği bile Amerika’nın ileri askeri teknolojilerine ve istihbarat kapasitesine rehin durumda. Ukrayna’daki savaş, Avrupa’nın kendi güvenliğini dahi sağlamaktan ne kadar uzak olduğunu acı bir şekilde ortaya koydu. Avrupa güvenliği için ABD’nin HIMARS füzelerine, Starlink uydularına kısacası Amerikan inovasyon gücüne muhtaç konumda.

Türkiye İçin Çıkarılacak Dersler

Avrupa'nın yaşadığı bu durumdan Türkiye'nin de ders çıkarması gerekiyor. Avrupa’nın düştüğü “regülasyon tuzağına” benzer bir durumdan kaçınılmalı. Avrupa, piyasa oluşmadan önce kural koyarak kendi teknoloji girişimlerini engelledi. Türkiye, Yapay Zekâ, ileri malzemeler, mikroçip tasarımı ve siber güvenlik gibi çift kullanımlı kritik alanlarda yerli kapasiteyi teşvik eden, “pro-inovasyon” odaklı bir düzenleyici anlayışı hızla hayata geçirmeli. Yüksek bürokrasi ve gereksiz kısıtlamalar, yerli yeteneklerin büyümesini ve küresel rekabete açılmasını engeller. Çin’in devlet destekli ivmesini ve ABD’nin serbest piyasa dinamizmini harmanlayarak, hızlı ve çevik bir Ar-Ge ekosistemi kurulmalı. Nihai hedef, sadece yerli teknolojiler üretmek değil, bu teknolojiler sayesinde bölgedeki siyasi ve askeri gücümüzü pekiştiren, tam anlamıyla stratejik otonomiye ulaşmak olmalı.